Yukarı
Halkbank Kültür ve Yaşam
fade
31688
post-template-default,single,single-post,postid-31688,single-format-standard,eltd-core-1.1.1,flow-ver-1.4,,eltd-smooth-page-transitions,ajax,eltd-blog-installed,page-template-blog-standard,eltd-header-standard,eltd-fixed-on-scroll,eltd-default-mobile-header,eltd-sticky-up-mobile-header,eltd-menu-item-first-level-bg-color,eltd-dropdown-default,wpb-js-composer js-comp-ver-5.4.7,vc_responsive

OPERAYI DÜNYAYA SEVDİREN SES

Sahnede elinden düşürmediği beyaz mendiliyle simgeleşen Luciano Pavarotti, İtalya’nın modern opera döneminde yetiştirdiği en büyük sanatçılardan biridir. Operayı geniş kitlelerle buluşturan sesi ve yorum gücüyle tüm zamanların en ünlü tenoru olarak kabul edilir. Yazımızda, yalnızca sesiyle değil, operayı evrenselleştiren etkisiyle de hafızalara kazınan Pavarotti’nin yaşamına birlikte göz atalım.

1#

1935 yılında İtalya’nın Modena kentinde doğan Luciano Pavarotti, müziğe babası Fernando’dan aldığı derslerle başladı. 1954 yılında ilk profesyonel şan eğitmenleri, maddi durumu yetersiz olan Pavarotti’den ücret almayan tenor Arrigo Pola ile; teknik, duygusal ifade ve sahne konsantrasyonu konusunda yol gösteren Ettore Campogalliani oldu. O dönemde Pavarotti, yarı zamanlı öğretmenlik ve sigorta satıcılığı yaparak geçimini sağlıyordu. Genç yaşta kazandığı deneyimlerin yanı sıra, 1955 yılında Modena’daki erkek korosu Corale Rossini ile İngiltere ve Galler’de düzenlenen uluslararası koro yarışmasında birincilik kazanması, müzik kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu.

2#

Luciano Pavarotti, profesyonel olarak 1961’den itibaren La Bohème, La Fille du Régiment, Tosca ve L’elisir d’Amore gibi operalarda sahne alarak hızla yükseldi. 1963’te Londra Covent Garden’da hasta tenor Giuseppe Di Stefano’nun yerine sahneye çıkıp uluslararası ün kazandı. Aynı yıl “Sunday Night at the London Palladium” (Palladium’da Pazar Gecesi) programına katılarak geniş kitlelere ulaştı. Decca Plak Şirketinin ilgisini çeken Pavarotti, şef Richard Bonynge’in davetiyle soprano Joan Sutherland’le Avustralya turnesine çıktı; bu iş birliği kariyerinin en önemli dönüm noktalarından biri oldu.

3#

1960’lı yıllarda bir resital sırasında sahne heyecanından ne yapacağını bilemez hâle gelen Pavarotti’nin imdadına menajeri yetişti ve elinde bir mendil tutmasını önerdi. Bu basit öneri, Pavarotti için sahnedeki heyecan ve gerginliği yatıştırmanın bir yolu oldu. Zamanla bu beyaz mendil, onun karakteristik sahne imzasına dönüştü. Bu alışkanlık, 2019 yapımı ve Ron Howard’ın yönetmenliğini üstlendiği Pavarotti belgeselinde de açıkça vurgulanmaktadır.

4#

1966 yılında Donizetti’nin La Fille du Régiment (Alayın Kızı) operasında Tonio rolündeyken, “Quel destin” aryasında tam sesiyle dokuz yüksek “tiz Do” notasını söyleyen ilk tenor oldu. Bu başarıyla dikkatleri üzerine çekti. 1972’de New York’taki Metropolitan Operasında aynı performansı tekrarladı ve eleştirmenlerden büyük övgü aldı. O günden sonra “Tiz Do’ların Kralı” olarak anıldı.

5#

1977 yılında La Bohème’de Metropolitan Operasından ilk “Met’ten Canlı” yayını olarak Rodolfo rolünü seslendirdi ve televizyon aracılığıyla yayınlanan operalar arasında o zamana kadar en büyük izleyici kitlesine ulaştı. Bu, Pavarotti’nin Amerika’da operayı geniş kitlelere yayma hayalinin başlangıcı oldu. 1988’de Almanya’nın Berlin kentindeki Deutsche Oper’de Gaetano Donizetti’nin L’elisir d’Amore adlı balesinde Nemorino rolünü seslendirdikten sonra sahneye 165 kez çağrılan Pavarotti, 1 saat 7 dakika boyunca alkışlandı ve bu performans Guinness Dünya Rekorları’na girdi. 1993’te New York Central Park’ta verdiği açık hava konserini 500.000 kişi canlı izlerken, milyonlarca kişi de televizyon ekranından takip etti. Ayrıca, José Carreras ve Plácido Domingo ile kurduğu The Three Tenors grubu, klasik müzik tarihinin en çok satan albümünü gerçekleştirdi.

6#

Pavarotti’nin albümleri sadece klasik değil, pop listelerinde de başarı yakaladı. “Essential Pavarotti” İngiltere’de beş hafta boyunca bir numara oldu. 1984’te Madison Square Garden’daki konseri ve 1990 Dünya Kupası öncesi Roma’da José Carreras ve Plácido Domingo ile verdiği konser, klasik müziği geniş kitlelere taşıdı. Bu konserin gördüğü büyük ilgi, dünyaca ünlü “Üç Tenor” serisine dönüştü.

7#

Luciano Pavarotti sadece sahnedeki başarılarıyla değil, yardımseverliğiyle de tanındı. Modena’daki “Pavarotti & Friends” konserlerinden elde edilen gelirle Birleşmiş Milletler projelerine maddi destek sundu. 1995’te U2 ve Bono ile seslendirdiği Miss Sarajevo parçası sayesinde “Bosna Konseri” kapsamında bağış topladı; ardından Bosna’da Pavarotti Müzik Merkezini kurdu. Bu sebeple 2006 yılında Saraybosna şehri kendisine fahri hemşerilik ödülü verdi. Ayrıca Afganistan ve Kosova’daki mülteciler için de yardım konserleri düzenledi. “Müziği ve operanın mesajını olabildiğince çok insana ulaştırmak istiyorum!” diyen Pavarotti, umut vadettiğine inandığı gençlere ücretsiz şan dersleri verdi.

8#

Pavarotti iki kez evlendi. İlk evliliğini 1961 yılında şarkıcı Adua Veroni ile; ikinci evliliğini ise 2003 yılında Nicoletta Mantovani ile yaptı. Aralarındaki yaş farkı 34 yıldı. Nicoletta ile olan ilişkisi, bazı hayranları ve kamuoyu tarafından eleştirilse de Pavarotti bu yorumları önemsemedi; söyleşilerinde sık sık aşkın olasılıklarından ve sınır tanımaz doğasından söz etti. Bu evlilikten ikiz çocukları oldu. Ancak erkek çocukları Riccardo, doğum sırasında hayatını kaybetti. Pavarotti, bu büyük kaybı derin bir acıyla yaşadı.

9#

Operayı geniş kitlelere sevdiren Luciano Pavarotti’ye, 2004 yılında başlayan 40 şehirlik veda turnesi sırasında pankreas kanseri teşhisi kondu. Son halka açık performansını 2006 yılında Torino’daki Kış Olimpiyatları açılış töreninde, Puccini’nin Turandot Operası’ndan “Nessun dorma” aryasını seslendirerek gerçekleştirdi. Aynı yıl ameliyat oldu ve konserlerini sağlık sorunları nedeniyle iptal etmek zorunda kaldı. 6 Eylül 2007 tarihinde Modena’daki evinde hayatını kaybetti. Cenazesi, Modena yakınlarındaki Montale Rangone’de bulunan aile mezarlığına defnedildi.

 206 okunma

Derya Ülkar